23 Aralık 2011 Cuma

Londra Volume 1- Kalacak yer ve ulaşım

Yurt dışındaki ilk deneyimimiz olan ve en sevdiğim şehir olan Londra ile yurt dışı maceralarımızı anlatmaya başlayacağım. Londra denildiğinde aklıma köprüleri, Thames nehri, müzeleri, otobüsleri, metrosu geliyor. Londra her giden kişi de ayrı bir izlenim yaratabilecek bir şehir. Benim gezdiğim bir çok şehir arasında Londra hala benim için ilk onda diyebilirim. İstanbul'dan ağustos sıcağında güneşli bir günde çıktığımız yolculuğumuzda Londra'ya indiğimizde neredeyse öğlen olmasına rağmen hava akşam gibi kapalı ve yağmurlu idi. Tabii biz kısa kollularla uçaktan indiğimizde bir şok geçirdik ve donduk sanırım hava 10 derece civarı bir şeydi. Londrada ilk alışmanız gereken şey havanın genelde kapalı olma durumu, ilk başta bu durum biraz moralinizi bozabilir ama git gide yağmurlu günlerde de deli gibi gezmeye alışıyorsunuz. Bizim Londra'da gezmek için 3 haftamız vardı ve bu sürede Londra'nın altını üstüne getirdik. Londra'da bu kadar süre arkadaşlarımızın yanında kaldık, yoksa bu kadar süre otelde kalmak baya pahalıya patlardı. Londra dünyadaki en pahalı şehirlerden bir tanesi para birimin pound olması da fiyatların size daha da pahalı gelmesine sebep oluyor. Bir turist olarak Londra'da para harcayacağınız en yüksek meblağ önce kalacak yer daha sonrasında da ulaşım olacaktır. Biz kalma işine para vermediğimiz için şanslı gruptandık ama bu 3 haftada yeme içme, ulaşım ve gezdiğimiz yerlere toplam 1000 pound harcamışızdır. Şimdi size sırasıyla oralarda ihtiyacınız olacak temel bilgileri ve gezilecek yerler hakkında bilgi vereceğim,

Londradan gece görünüm


Kalacak yer (Accommodation)

Kalacak yeri eğer fazla pahalı bir yer istemiyorsanız hostellerde kalabilirsiniz, hostel aramak için bizim gezilerimizde en çok kullandığımız birinci adres (www.booking.com) diğer adres ise (www.hostelworld.com)'dur.Birinci adreste genellikle iki kişilik kalacak yerler mevcut bu nedenle biraz daha pahalı oluyor, ama ben 3-4 kişilik odalarda kalabilirim diyorsanız hostelword'ü tercih edin çok daha uygun fiyatlara kalacak yer bulmanız mümkün. Gideceğeniz tarih aralığına göre kalacak yer ücreti değişecektir ancak, 3-4 kişilik odalarda (yurt dışında bunlara "dorm" deniyor) kişi başı  gecelik15 pound'u gözden çıkarın derim. Bir de kalacak yeri ayarlarken mutlaka şehre ve metro istasyonlarına yakınlığına dikkat edin, yoksa uzun mesafeleri yürümek ve uzun süre otobüs beklemek zorunda kalabilirsiniz. Londra'da hostellerde kalan arkadaşlarım greenwich tarafındaki kaldıkları hostelden son derece memnun kalmışlardı, sanırım adı Bird's nest tarzı bir şeydi fiyatı hem uygun hem de temiz bir yer olduğunu söylemişlerdi, yalnız Londra'da bir çok hostelin altı pub yani geç saate kadar müzik olma ihtimali yüksek, gece erken yatmaya alışkın olanlara biraz problem olabilir. Sonuç olarak Londra'da kalacak yer problem olmaz ama günlük kişi başı 20 pound'u gözden çıkarın derim.

Ulaşım

Londra ulaşım bakımından gördüğüm en rahat şehirlerden, her yer metro ağıyla çevrilmiş, otobüs duraklarında otobüslerin nerelere gittiğini anlatan ayrıntılı haritalar var. Her merkezdeki bir çok durakta otobüsün kaç dk sonra geldiğini gösteren tabelalar asılı üstelik otobüsler Türkiyedeki gibi Levent, Zeytinburnu şeklinde turistlerin anlayamayacağı yazılar mevcut değil bütün otobüsler bir harf ve numaradan oluşuyor, (C10 gibi) yani anlayacağınız Londra turistler için dizayn edilmiş bir şehir. Underground yani metro haritaları önce size karmaşık gelebilir ama haritayı okumayı çözdüğünüz zaman adamların ne kadar süper bir sistem yaptıklarını göreceksiniz.  Oraya gitmeden http://www.tfl.gov.uk/ adresine girip metro haritalarına bir göz atmanızı tavsiye ederim. Mesela size örnek olarak haritanın nasıl okunduğunu göstereceğim. burada aşağıdaki dil seçeneklerinde türkçe dil seçeneği dahi var! burada türkçe dil seçeneğine tıkladığınızda size metro haritası şeklinde bir pdf çıkıyor. Bu linktan metro haritasını indirebilirsiniz (http://www.tfl.gov.uk/tfl/languages/turkce/)  Bu pdften bir ksımını kesinti olarak size nasıl okunduğunu anlatmak için alıyorum;


Burası londranın merkezinde en çok kullanacağınız metro bölgesi. Her değişik renkteki çizgi bir metro hattını simgeliyor. Her yuvarlakta bu hatların kesişim noktalarını. Yani siz bir hattan başka bir hatta geçmek istiyorsanız bu noktalarını kullanmanız gerek. Şimdi örneğin diyelimki sol üst kısımda yer alan peddington'tasınız ve haritanın ortasında yer alan picadilly circus'a gitmek istiyorsunuz. Peddington 3 adet bağlantı noktası barındıran geniş bir durak bu durağı kullanarak 5 farklı hat değiştirmeniz mümkün. Herbir renkli çizgi bir hattı temsil ediyor. Picadilly'ye ulaşmak izleyebileceğiniz yollardan biri doğuya doğru giden pembe veya sarı hatta binip King's Cross St. Pancras durağında lacivert hatta geçiş yapıp Picadilly'ye gitmek olacaktır, fakat bu anlattığım aslında uzun yol çünkü Peddington'dan güney yönüne giden kahverengi hatta binip direk Picadilly Circus'a gitmeniz de mümkündü. Yani Metrolara binerken mutlaka gideceğiniz yöndeki haritayı iyice inceleyin ve yönlerine dikkat edin, metronun gittiği yönü son duraklarına bakarak anlayabilirsiniz.

Ulaşım ile ilgili  bir başka alternatif daha önce bahsettiğim gibi otobüsler, Onların haritalarını da  http://www.tfl.gov.uk/ bu sayfadan bulabilirsiniz. Ayrıca bu sayfada gideceğiniz yönleri seçince hangi numaralı otobüslere binmeniz gerektiğini dahi söylüyor. Otobüsler ile ilgili söylemem gereken en önemli şey night bus olayı yani gece otobüsleri bunlar "N" harfi ile başlıyor ve kara tren gibi bir şey yani hiç bir zaman vaktinde gelmiyor :) Londra'da mümkün olduğunca gece 12'den sonra sokaklarda kalmayın, hem güvenlik açsından hem de gideceğiniz yere ulaşmakta çok zorlanabilirsiniz.

Londra'daki son ulaşım için bir diğer alternatif ise taksiler. Londra kırmızı otobüsleri ve siyah taksileri ile ünlüdür. Siyah taksilerin bir başka ün yaptığı nokta ise çok pahalı olmaları, o yüzden ne kadar tutacağını öğrenmeden kesinlikle taksiye binmeyin bir anda cebinizden 50 pound'unuz uçabilir.

Son olarak metorları ve otobüsleri kullanabilmeniz için "oyster" adı verilen bir kart satın almanız gerekiyor, bu kartlara daha sonra para yüklüyorsunuz, ilk kart ücreti 10 pound idi yanlış hatırlamıyorsam. Bunun içine günlük sınırsız veya haftalık sınırsız yükletebiliyorsunuz. Ya da sadece otobüs için geçerli olan "bus-bus" dedikleri seçenekler de mevcut. İlk başta ulaşım ücretleri size son derece yüksek gelecektir ama zamanla "adamlar yapmış bu parayı da almayı hak ediyorlar" diyeceğinize eminim.


29 Kasım 2011 Salı

Güney batı sahil gezimiz


Manavgat Şelalesi

 Konyadan başladığımız yolculuğumuza ilk mola yeri olarak belirlediğimiz Manavgattan başladık. Burada hem mola verip hem de Manavgat şelalesini gezebilirsiniz. Yiyecekler ve içecekler içeride turistik bir yer olduğundan pahalı ama yanınıza birer sandiviç ve meyve suyu alıp manavgat şelalesine karşı orada oturup yemeniz mümkün. Şelaleye giriş ücretli ve yanılmıyorsam öğrenci indirimi yoktu ama yanınızda kimlik bulundurmanızda fayda var. Otopark için ayrı bir ücretlendirme yok.Buraya girişte yanlarında piknik eşyaları ile gelen bir çok aile görebilirsiniz o yüzden sandiviç ve meyve sularınız ile girerken rahat olun :) Biz henüz acıkmadığımız için, Manavgat şelalesinde bir çay molası verip, ayaklarımızı manavgatın soğuk sularına soktuktan sonra yolumuza devam ediyoruz.


Manavgat Şelalesi

Kurşunlu Şelalesi


Manavgattan yaklaşık 1 buçuk saat sonra Antalyaya ulaştık. Antalyayı boş geçmek istemezseniz de, özellikle de bizim gibi öğlen sıcağında Antalyaya varmışsanız serinlemek için ideal yerlerden biri Kurşunlu Şelalesi. Kurşunlu şelalesi de manavgat kadar beğendiğim şelaler arasında hem serinlemek hem de doğal güzellik bakımından gerçekten görülmeye değer. Burası da piknik yapmak için ideal biz burada yanımıza bisküvi, kek tarzı şeyler alıp şelaleye nazır oturup yemiştik. Şelaleye giriş ücretli, kötü hafızam nedeniyle giriş ücretini hatılayamıyorum ama 3-5 lirayı geçmediğine eminim yoksa hafızam da yer ederdi mutlaka :) Şelaleye, Antalya`dan Aksu kasabası yönüne gidildiğinde, Antalya Havaalanı`ndan 3 km kadar sonra, yol levhalarından da anlaşılacağı gibi, sola sapılarak gidiliyor. 8 km`lik asfalt yol, bahçeler ve tarlalar arasından geçerek sizi, otomobil ile on-onbeş dakika içinde Kurşunlu Şelalesi`ne ulaştırıyor.


Kurşunlu Şelalesi, Antalya


Faselis


 Kurşunlu şelalesinde serinledikten sonra artık denize girmenin vakti geldi diyip Kemer'e doğru yola koyuluyoruz. Yaklaşık 2.5 saat sonra Kemere varıyoruz. Kemer'de suya girmek için merkezdeki plajları kullanabilirsiniz. Ancak  öncelikle kalacak yer sorunumuzu çözmemiz gerektiğinden Kemerdeki pansiyon ve otellere şöyle bir göz attık. Kemer yabancı turistin de gözde mekanı olduğundan açıkçası burada kalacak yer fiyatları biraz el yakıyor biz de daha uygun fiyata kalacak yer neresini ayarlayabiliriz diye oranın yerel halkına danıştık onlar da kemerden 20 dk uzaklıkta tekirova ilçesini önerdiler. Bizde rotamızı Tekirova'ya çevirdik.





Tekirova

 Tekirova küçük pek bir özelliği olmayan sahil kasabalarından biri, bu bakımdan kemer ile kıyaslanamaz ancak biz 50 liraya kahvaltı dahil 2 kişilik bir odada kaldık veya gayet memnun olduk çünkü Kemerde aynı odaya 150 lira istemişlerdi. Kemerde suya girmek yerine de Tekirovaya yaklaşık 10 dakika mesafede antik kent ve sahili olan Phaselis'te denize girmeye karar verdik.Tekirovadan kemer yönüne gittiğinizde yaklaşık 5 dakika sonra Phaselis levhasını görebilirsiniz içeriye doğru da yaklaşık 5 dakika daha gidiyorsunuz. İçeriye giriş 10TL civarı birşey ayrıca plajın kapanış saati mevcut bu yüzden çok geç kalmamaya dikkat edin kapanış saati akşam 8 olabilir. İnsanlar buraya çoğunlukla bütün günlerini geçirmeye geliyorlar ancak biz 1 saatliğine gittiğimizden bize ücreti biraz fazla gelmişti. Plajı genellikle ağaçlık ve insanlar bütün gün burada piknik yapıyorlar. Hatta 300 günübirlikçi kısa filminin çekildiği yer de burası. Denizi ve antik kenti bakımından görülmeye görmeye değer bir yer. Ayrıca tarihi yer meraklılarına  Faselis'in antik kent kısmını tavsiye ederim. Fotoğrafçılara da kısa bir bilgilendirme notu olarak sit alanı olduğundan tripot kullanıma izin vermiyorlar sadece monopot kullanabiliyorsunuz.







Olympos

Tekirovadaki pansiyonda kahvaltımızı yaptıktan sonra bir de tekirovanın sahilinde denize giriyoruz. Buranın denizi de temiz ve sahili küçük çakıllardan oluşuyor. Çok turistik bir yer olmadığından plajı da çok kalabalık değil rahatça yüzüp güneşlenebilirsiniz.. Tekirovadan sonra yola devam edip Olymposa gidiyoruz. Olypmpos Tekirovaya yaklaşık yarım saat mesafede. Burada kalacak yer ayarlamak için pansiyonları geziyoruz. Burada fiyatlar kişi başı kahvaltı ve akşam yemeği dahil 40-50 TL arasında değişiyor. Meşhur Kadirin ağaç evleri de pansiyonların ilk başladığı yerde bulunuyor. Biraz gezme, araştırma ve pazarlık ile kişi başı 37.5 liraya ayarlıyoruz. Her gün yol gitmek yorucu olduğundan burada iki gece kalmaya karar veriyoruz. Kaldığımız pansiyonun adı Natural Pansiyon yemekleri açık büfe sabah kahvaltısı sabah 9-11 arasında akşam yemeği de akşam 8'de başlıyor. Herkese tavsiye edebileceğim temiz ve nezih bir yer. Biz bu pansiyonu tesadüfen bulduk ama son derece memnun kaldık, yemekleri son derece lezzetli ve doyurucu. Oradaki pansiyonların hepsinin formatı hemen hemen aynı girişte sizi sağlı sollu sedirler karşılıyor bungolawlar ise bu alanın sonrasında başlıyor. Bungolaw diyince aklınıza ağacın tepesinde evler gelmesin, buradaki bungolawlar bildiğiniz tahtadan küçük odalar, her bir oda ayrı ayrı yapılmış. Odalar içerisinde bir yatak, dolap ve banyo mevcut. Odalar bir pansiyon lüksünde değil genellikle küçük ancak yeterli çünkü genellikle bütün gününüzü pansiyonun girişinde olan orta alandaki sedirlerde geçiriyorsunuz.Bütün gün çay kahve bedava sedirlere yayılıp çayımızı yudumlarken tatil ve yolun yorgunluğunuz üzerimizden atıyoruz.Kalacak yer ile ilgili bir başka önerim ise canlı müzik olmayan bir yeri tercih edin çünkü akşam çalan müzikler hoşunuza gitmeyebilir ve bütün gece bu müzikleri dinlemek zorunda kalabilirsiniz. Bizim pansiyonda müzik yoktu ama yan taraftan gelen canlı müzik bile yetti çünkü sabahın 2sine kadar aralıksız türkü söylediler. Gelelim Olymposun sahil kısmına, Olympos da Faselis gibi Likyalılardan kalma antik bir kent. Bu yüzden koruma altına alınmış, bizim kaldığımız pansiyondan sahile kadar yaklaşık 2 kilometre bir yol var bu yolu yürüyebilirsiniz veya araba ile gitmek de mümkün aracınızı antik kentin girişindeki otoparka bırakıyorsunuz buranın ücreti bütün gün için 4 lira. Ayrıca sahile geçmek için de para vermek zorundasınız bunun için de 7.5 TL'ye 10 kontörlük bir plaj kartı alabilirsiniz normalde tek girişi 3 lira olan giriş ücreti böylece 75 kuruşa gelmiş oluyor. Biz aynı kartla 4 kişi 2 kere plaja gittik yani aynı kartı birden fazla kişi kullanabiliyor. Antik kente girdikten sonra yaklaşık 5-6 dakikalık yürüyüşten sonra sahile varıyorsunuz. Sahil taşlık ve sağ tarafınızda denize karışan küçük bir dere mevcut. Duş, wc eskiden yoktu ama bu sene koymuşlar sahilde biraz ilerlediğinizde görebilirsiniz. Ama ben biraz daha eğlenceli bir duş istiyorum diyorsanız kendinizi buz gibi derenin suyuna da bırakmanız mümkün. Olymposun denizi akdeniz olmasına rağmen deniz suyu sıcaklığı düşük bunun sebebi de denize girilen yerde tatlı suyun denize karışması ve bu sayede de denizi oldukça temiz. Sahilden biraz açılınca mağaralar mevcut mağarada yüzmek isteyenler de biraz açılıp mağaralarda yüzebilir, mağaraların içi gayet güvenli ve zevkli, herkese tavsiye ederim.

Olympos sahil
Olympos, derenin olduğu kısım

Yanartaş

Olympos'ta gece ne yapmalı diyenlere Yanartaşa çıkmayı önerebilirim. Biz ilk kaldığımız gece dinlenmek için pansiyonda kaldık ertesi gün de yanartaşa tırmandık. Yanartaş diğer adı ile Chimeraya Olympostan Kemer yönüne giderken Olympostan çıktıktan sonraki ilk sapaktan dönüyorsunuz. Olympostan çıkış 15 dakika ve Yanartaşta inmekte benzer şekilde 10-15 dakika arası sürüyor (inmek tabirini kullanıyorum çünkü dik virajlar yolda sizi bekliyor olacak) yani Olympostan Yanartaşa varmak için yarım saatlik bir araç kullanmanız gerek. Başta kalp hastası, tansiyonu olanları uyarmam gerek, yanartaşa çıkmak gerçekten zorlu. Ama gözünüz korkmasın herkesin hayatında bir kere görmesi gerek. Yanartaşa yaklaşık 45 dakika tırmanıyorsunuz, gündüz kesinlikle tavsiye etmem o sıcak altında tırmanmak tam bir işkence olur üstelik taşlardan çıkan ateşler gece çok daha fantastik gözüküyor. Gece tırmanırken mutlaka bir el fenerine ihtiyacınız var yada telefon ışığı da iş görüyor ancak telefonun şarjına dikkat edin çıktığınız yolun yarım saatlik bir de dönüşü var. Yolda herhangi bir aydınlatma yok, sit alanı diye aydınlatmaya izin vermiyorlarmış. Giriş ücreti 3tl, öğrenci indirimi yok. Yanınıza yukarıda içmek ve yemek için bir şeyler almanızı tavsiye ederim çünkü yukarıda içeçek satan bir yer mevcut değil, hatta bizim gibi işi abartanlardansanız yanınıza yukarıda mangal keyfi yapmak için "sucuk" dahi alabilirsiniz - Ne de olsa hazır doğa tarafından yakılmış ateşlerin olduğu bir yere gidiyorusunuz, ateş boşa gitmesin değil mi :)
Yanartaş Chimera
 Gelelim bu ateşlerin nasıl çıktığına, Yanartaşın iki türlü hikayesi var bilimsel olanı pek ilgi çekici değil o yüzden mitolojik olanını kısaca anlatayım :) At aşığı Glakuos’un oğlu Hipponoes kardeşi Belleros ile ormanda avlanırken, istemeyerek kaza ile Belleros’u öldürmüştür. Bunun için kendisine “Belleros’u yiyen” anlamına gelen “Bellerophontes” adı verilmiştir. Kardeşini bir kaza sonucu öldürdüğü için vicdan azabından deliye dönen Bellephorontes ülkesinden kaçmak zorunda kalmıştır. Bellerophontes Tipins Kralı Ptoitos’a sığınır. Kralın normalde Bellerophontes'i öldürmesi gerekmektedir. Ancak Kral erkek güzeli Bellerophontes'i öldüremez ve onu Chimera adlı ağzından alevler çıkan Chimera'yı öldürmeye gönderir, şimdiye kadar Chimerayı öldürmeye gidenlerin hiç biri sağ dönmemiştir. Bunu bilen Bellerophontes Athena'ya kendisini kurtarması için yalvarır ve Athena bu genç delikanlıya acıyarak ona Pagasus'u verir. Bellerophontes Pegasusun sırtına atlayarak Chimeranın olduğu yere gelir ve mızrağını Chimeranın göğsüne saplar ve Chimera yerin yedi kat dibine gömülür. Chimeranın öfkesi ile alevlerinin yerin yedi kat altından halen yanartaşın olduğu yerden çıktığına inanılmaktadır. Ayrıca Antik yunan zamanında olimpiyat ateşinin de buradan alınıp Athenaya kadar götürüldüğü söylenmektedir. 

Yanartaşa çıktığınızda sizi öncelikle alevlerden çıkan bir sıcaklık bekliyor olacak daha sonrasında tırmandıkça Çıralı sahilini de görmeniz mümkün. Olympostan gelen genç gruplar burada sabaha kadar oturup gitar çalıp şarkı söylüyorlar. Aynı zamanda yanartaşta dolunay zamanında nefis bir yakamoz izleme şansı bile bulabilirsiniz.




Yanartaş Chimera

Kale- Üçağız


Olymposta sabahleyin tekrar suya girdikten sonra pansiyonumuzda kahvaltımızı yapıyoruz ve Kaleüçağıza  doğru haraket ediyoruz. Kaleüçağız diğer adı ile Kekova küçük bir marina olmasına rağmen kaya mezarları ve batık şehri ile yabancı ve yerli turist tarafından son derece ilgi gören bir yer. Olympostan Kaş yoluna giderken yaklaşık 90 km sonra Kaleüçağız sapağını göreceksiniz sapaktan sonra içeri doğru da yaklaşık 15 dakika kadar  ilerliyorsunuz. Kaleüçağıza geldiğinizde sizi marinaya varmadan otoparka sokmaya çalışanlar olacaktır. Ama siz yolunuza devam edin ve aracınızı marinaya park edin, normalde marina otoparkı ücretli ancak biz şimdiye kadar iki kere gittik ve hiç ücret ödemedik.

Kaleüçağız (Kekova)

Marinaya vardığınızda da bu sefer tekne sahipleri yanınıza yanaşacaktır. Özellikle buranın altı camlı tekneleri meşhurdur (batık şehri gösteren tekneler güya! ) ben henüz bu teknelere binmedim ve binen arkadaşlarım da son derece pişman olduklarını duydum. Biz Kekova'da iki kez tekne turu yaptık ikisinde de üstü veranda ile kapalı küçük motorlarla gittik hani şu balıkçı teknelerine benzeyenlerden. İkisinde de son derece memnun kaldık. Arkadaşlarımız, altı camlı diye tekneler ile hiç birşey göremediklerini yarım saatlik bir yüzme molasından sonra geri döndüklerini söylediler. Küçük balıkçı tekneleri ise altıcamlı büyük teknelerin aksine batık şehirin olduğu yerlerin yakınlarına kadar yaklaşıyor ve kaya mezarın suyun ortasında durduğu sığ bir bölge var burada yüzme molası verebiliyor. Burada şnorkel ile dalması çok zevkli, tavsiye ederim, batık şehrin evlerin tabanlarını görebiliyorsunuz. Tersane koyunda da ikinci yüzme molası veriyor burada da istediğiniz kadar kalabiliyorsunuz. Bu turu özellikle saat 3'ten sonra yapın çünkü öğlen vaktinde bütün tekneler burada yüzme molası verdikleri için tersane koyu çok kalababalık oluyormuş üstelik küçük bir koy olduğundan kalabalıkta pek zevkli olmayacaktır. Biz genellikle saat 4 gibi çıkıp akşam  güneş batana kadar kalıp ondan sonra dönüyoruz. Tekne sahiplerine de 50-60 TLden fazla vermeyin. Biz ilk gittiğimizde 7 kişiydik, ikincisinde 4 kişiydik ikisinde de tekne kirasına 50 TL verdik. Küçük teknelerin tek dezavantajı duşu olmaması biz de marina da tekneci amcanın yardımları ile boş bir hortum bulup öyle duş almıştık ve tuvaletlerde üstümüzü değiştirmiştik. Biraz zahmetli gözükse de, Kale üçağızda küçük tekneler çok daha avantajlı. eğer burada kalmak isterseniz, Kaleüçağızdaki pansiyonlar son derece otantik fakat fiyatları biraz pahalı, yanılmıyorsam geceliği kahvaltı dahil 100 TL civarında idi. Biz genellikle Kaş'ta daha uygun pansiyon bulabildiğimizden ve sabah kahvaltımızı Meis adasına karşı yapmak istediğimizden Kaş'a doğru gitmeyi tercih ediyoruz.


Kaleüçağız Pansiyon


Kaş


Kaleüçağızdan sonraki durağımız Kaş,  Kaleüçağızdan Kaş'a ara bir yol var oranın yerlilerine sorarsanız gösterirler, yol biraz tenha ama asfalt ve düzgün bir yol olduğundan 45 dakikada Kaş'a varıyorsunuz. Kaş'ta kalacak yer için araştırma yapabilirsiniz zaten pansiyonlar sokağı diye bir yer var. Kaş küçük bir yer olduğundan bulmakta zorlanmayacağınızdan eminim, Kaş küçük olmasına rağmen bünyesinden bir çok pansiyon ve otel bulunduruyor. Biz daha önceden kaldığımız ve terasının manzarasına bayıldığımız için tekrardan aynı pansiyonda kalmaya karar veriyoruz. Kaldığımız pansiyonun adı Defne Otel, daha çok butik bir otel gibi. Sabah kahvaltsı dahil kişi başı 40 lirayı gözden çıkarın çünkü Kaş ortalmaya göre pahalı bir tatil beldesi. Ama Meis adasına karşı yaptığınız güzel akdeniz kahvaltsı size verdiğiniz parayı unutturuyor :)


 Kaş- Defne Otelin terasından Meis adası manzarası
 
     Meis adasına karşı kahvaltı



Kaş merkezde marina, çeşitli restrontlar bulabilirsiniz, şimdiden söyleyeyim herhangi bir fastfood zinciri Kaş'ta yok, yani kendinizi restronda yemeye hazırlayın, özellikle cadde üstündeki restronlar biraz el yakabilir, tavsiyem ara sokaklardaki restoranları tercih etmeniz olacaktır. Biz öyle yaptık ve kişi başı 7-8 liraya karnımızı doyurmayı başardık.. Gelelim Kaş'ın buz gibi sularına.. Kaş'ta iki adet palj bulunuyor biz pansiyonumuza yakın Büyükçakıl plajında denize girdik, Kaş'ın beni en şaşırtan özelliği ise şehirmerkezinde tertemiz bir denize girmemizdi. Normalde tatil beldelerinde marinaya yakın deniz son derece pistir ama Kaş'ta merkezdeki halk plajı girdiğim en temiz sulardan bunu da içerisinden sürekli akan tatlı su akıntısına bağlıyorum. Kaş akdenizde girdiğim en soğuk deniz diyebilirim, ben de soğuk ve temiz deniz sevdiğimden Kaş deniz güzelliği bakımından favorilerim arasındadır. Kaş merkezde dalış, paragliding gibi aktivitelerin olduğu bir çok turizm acentası var, ama benim tavsiyem bu tür aktiveleri Kaş'ta yapmamanız çünkü bu aktiviteler normale göre Kaş'ta son derece pahalı. Bu aktiviteleri fiyatları çok daha uygun olan Fethiye ve Marmariste yapmanızı tavsiye ediyorum. Kaş'ın soğuk sularından çıkıp Otelde duşumuzu aldıktan sonra tekrardan yola koyuluyoruz, yeni hedefimiz masmavi suları ile Kaputaş...



Kaputaş


Kaputaş plajı aslında çok bilinmeyen ama bir o kadar da müthiş olan ve bana göre Türkiye'nin keşfedilmemiş gizli cennetlerinden birisi. Kaş'tan Pataraya doğru yöneldiğinizde yaklaşık 19 km sonra yol kenarına park edilmiş bir çok araçla karşılacaksınız , bizim Kaputaş'ı ilk keşfedişimiz bu araçlar neden burya park etmişki bi bakalım diyerek olmuştu, Kaş'tan Patara'ya doğru yol alırken yol kenarına park edilmiş 20'den fazla araç görük ve biz de orada ne olduğunu merak edip kenara çektik. Araçtan inip aşağı baktığımızda da inanılmaz  bir mavilikte sahilin bizi beklediğini gördük. Kaputaş'a inerken yanınıza bütün gerekli malzemelerinizi alın çünkü uzun bir iniş merdiveni sizi bekliyor olacak. Herhangi bir şey almak için tekrar yukarı çıkmak tam bir işkence olabilir...Plaj küçük taşlardan oluşuyor, plajın diğer bir ilginç özelliği ise inanılmaz dalgalı olması yukarıdan baktığınızda pek dalgalı görünmese de denize girdiğinizde sizi içeri çekecek kadar kuvvetli bir dalga olduğunu göreceksiniz. Deniz sıcaklığı Kaş'a göre gayet sıcak, buranın bir başka özelliği de duş için herhangi bir imkan bulunmaması. Gerçi geçen sene su satan bile birileri yoktu fakat bu sene gözleme yapan teyzeler dahi gördük. Belki önümüzdeki sene duş kabinleri getirirler. Ama gene de yanınızda bir 5 lt'lik su bulundurmanızı tavsiye ederim. Kaputaş'ın hemen yanında Mavi mağara diye bir yer varmış ancak biz oarya kadar hiç yüzmedik eğer iyi yüzücü iseniz belki yüzerek oraya da gidebilirsiniz.. Kaputaş'ta 2-3 saat dalgalarla eğlenip yüzdükten sonra Patara'ya doğru yola koyuluyoruz.


Kaputaş Plajı

 Patara


Kaputaştan yaklaşık 20 km sonra Kalkanı geçtikten sonra sola doğru Patara tabelasını göreceksiniz, buradan döndükten sonra da bi 5 km daha içeri doğru gidiyorsunuz. Burada girişte sizden antik kent ücreti alacaklar. Daha sonra plaja giriş yapabilirsiniz.Patara plajı akdeniz'in en uzun plajıdır. 18 km uzunluğundaki plaj tamamen kumsaldır. Buraya Olympos ve Faselisteki gibi  tairihi bir kentin içerisinden geçerek plaja ulaşıyorsunuz. Plajın akşam kapanma saati var bu yüzden buraya da çok geç kalmamanız gerek. Denize girdiğinizde bir türlü derinleşmeyen bir deniz sizi bekliyor olacak, bu durum yüzmeyi seven biri olarak bana can sıkıcı gelmişti ama küçük çocuklu aileler için ideal bir yer yaklaşık 20-30 metre diz boyunu geçmeyen bir bölge adeta çoçuklar için yüzme ve oyun havuzu gibi. Denizin içerisi de tamamen kumsal b nedenle deniz çok berrak değil, ayrıca biz gittiğimizde baya bir yosun da vardı. Patara bir kere mutlaka gidilip görülmesi gereken bir yer ama ikinci kez gidilir mi bilmiyorum. Paljada duş vs her türlü imkan mevcut. Yiyecek ve içecek şeyler de alabileceğiniz kafe tarzı yerler var. Patara plajındaki yüzme molasından sonra Fethiye'ye doğru yola koyuluyoruz.

Patara Plajı

Fethiye


Patara'dan sonraki durağımız Fethiye. Fethiye'ye gidiş saatiniz erken olursa yolunuz üzerinde yer alan Saklıkent'e uğramınız mümkün olabilir ancak 2 kere yüzme molası ve Saklıkent gezisi ayn gün içerisinde biraz yorucu olabilir. Bu yüzden saklıkenti bir başka gün gezmenizi tavsiye edebilirim. Eğer o gün Fethiye'ye erken vardı iseniz ve halen denize girmek isterseniz Fethiye'nin şehir merkezine yakın koylarını tavsiye edebilirim. Küçük samanlık koyu özellikle Fethiye yerli halkın tercih ettiği Fethiye merkeze 2-3 km mesafede araba ile gitmeniz mümkün  olan çam ormanları ile denizin birleştiği, piknik yapmaya da son derece elverişli temiz ve güzel koylardan bir tanesi.


Küçük Samanlık Koyu- Fethiye
 Fethiye'de konaklamak için biz, yazları iç turizme açılan, Fethiye yurdunu tercih ediyoruz, burası  Fethiye merkeze yaklaşık 10 km mesafede, tepede güzel bir manzarası var ve fiyatı son derece uygun eğer yer bulabilirseniz kalmanızı tavsiye ederim, yalnız belirtmem gerekir ki odalarda klima bulunmuyor. Tuvalet banyo da koridorlarda, yani daha önce devlet yurdunda kalmış iseniz klasik bir devlet yurdu görünümünde ve burada genelde ailelerin kalmasına izin veriliyor. kyk.gov.tr'den yurdun numarısına bakıp gitmeden önce yer var mı diye sorabilirsiniz. Biz bu sene kişi başı 6.6 TL'ye kaldık,  dışarıdaki kafeteryasının yemek fiyatları da gayet uygundu. Fethiye'de genelde iki  yada üç gün kalıyoruz, bir gün Ölüdeniz ikinci gün tekne turu yapıp bir günde Saklıkent'e gidip yolumuza devam ediyoruz. Fethiye geceleri, Marmaris kadar canlı olan bir yer değil daha çok Ölüdeniz tarafı canlı oluyor biz de zaten gündüzden yeterince yorgun olduğumuzdan marina boyunca yürüyüp, vakit geçirmek yeterli geliyor. Ancak gece de eğlenmek isteyenler için canlı müzik yapan yerler, pub ve clubları barlar sokakığında bulmanız mümkün.

Ölüdeniz

Biz Fethiyedeki ilk gününümüzde genellikle Ölüdeniz'e gidiyoruz, Ölüdeniz insanın hayatında bir kere mutlaka görülmesi gereken Türkiye'nin cennetlerinden birisi ancak her sene uğradığı turist akını maalesef bu cenneti kirletiyor. Biz yaklaşık 3 senedir ölüdenize gidiyoruz ve gördüğüm kadarı ile ölüdeniz her sene giderek kötüleşiyor. Bu cennet koyun eski haline dönmesi için yetkililerin acilen bir şeyler yapması gerek. Ölüdeniz Fethiyeden yaklaşık 15 km uzaklıkta, giriş'ten araç başı 15 TL ücret ödüyerek aracınızı park ediyorsunuz daha sonra eşyalarınızı alıp iç kısımlara doğru giderek boş bir ağaç altı bularak bütün gününüzü gölgede geçirebilirsiniz. Yanınıza gidereken yiyecek bir şeyler almanızı tavsiye ederim, çünkü Ölüdeniz içerisindeki kafeteryalarda  yiyecek ve içecekler son derece pahalı ve girişe 15 TL vermişken büyük ihtimalle bütün gününüzü orada geçirmek isteyeceksiniz. Ölüdenizde deniz bisikleti kirayalayabilirsiniz özellikle kaydıraklı olanları  çocuklar için son derece eğlenceli olabilir. Bir de bizim kendi kendimize keşfettiğimiz aktivitilerden biri de  ölüdenizin kapalı kısmında yüzerken denize doğru uzanan ağacın birine tırmanıp ağaçtan denize atlamak oluyordu, kendinizi Tarzan gibi hissediyorsunuz gayet zevkli oluyor :) tavsiye ederim .. Ama dikkat edin kendinizi sakatlamayın ...

Ölüdeniz


Ölüdenizde yapılabilecek güzel aktivitelerden biri diğeri de paragliding olsa gerek, Babadağ yaklaşık 2200 m ve sanırım bu Türkiye'deki en yüksek atlama rampası. Buradan bir kez atlama deneyimimiz oldu, ilk başta insana son derece ürkütücü gelse de aslında sadece take-off dedikleri kalkış haricinde son derece rahat olan bir spor. Genellikle sabah uçuşları öneriliyor çünkü yukarısı yaz aylarında son derece sıcak olabiliyor ayrıca hava akımları sabahları daha elverişliymiş sanırım, yukarı çıkışınız yaklaşık bir- bir buçuk saat arası sürüyor orada da genellikle 1-2 saat bekliyorsunuz yani biz sabah 8'de yola çıkmamıza rağmen uçuşumuz öğleni bulmuştu belki siz öğlen çıkarsanız uçuşunuz öğleden sonrayı bulabilir. Yere inmeniz genellikle 40-45 dakika sürüyor, eğer havada akrobasi yaparsanız daha kısa sürede iniyorsunuz, ben bayan olduğum için bayan hoca  ile uçmak istemiştim ve şansıma o firmanın bayan paragliding hocası vardı ve çok da memnun kaldım  hem havada uzun süre kaldık hem de hava akrobisisi yapmıştık, bir de size tavsiyem tepede iken mutlaka kaskınızı çıkarmanız, son derece keyifli bir yolculuk oluyor. Bir de bana sürekli havada çok hızlı gidip gitmediğimizi soruyorlar, havada iken kesinlikle hızlı gitmiyorsunuz gayet yavaş bir şekilde,sandelyeye oturur vaziyette yüzünüze hafif hafif bir rüzgar esecek şekilde süzülüyorsunuz. Fiyata gelince yaklaşık 120 TL'ye uçmak mümkün, fakat sizin pazarlığınıza ve firmaye göre değişebilir. Size tavsiyem eğer fotoğraf ya da video alacaksınız fiyatını baştan konuşun ve video isteyip istemediğinizi belirtin çünkü fotoğraf ve video için genellikle 100 TL civarı bir para istiyorlar ve uçuş boyunca kameraya baktırıp sürekli fotoğrafınızı çekiyorlar. Halbuki belki de siz o anda manzaranın belki keyfini çıkarmak isteyebilirsiniz. Bu nedenle bu tür aktivitelerde fiyat konusunu baştan konuşmanızı tavsiye ederim.

Ölüdeniz Paragliding Take-off anı

Ölüdeniz Paraşütte iken izlediğiniz görüntü
Fethiye merkezden 12 adalar tekne turu ayarlayabilirsiniz ya da ölüdeniz tarafından kelebekler vadisi, ve diğer koyları gezen turlar mevcut. Biz her sene 12 adalar turu yapıyoruz, o yüzden diğer tur hakkında pek bir bilgim yok açıkçası. 12 adalar turu gayet keyifli ve güzel, biz bu sene Hanedan 2 diye bir tekne ile tura katıldık ve son derece de memnun kaldık. Tekne gayet büyüktü, çok kalabalık değildi ve en önemlisi içerisinde süper bir kaydırağı vardı. Teknede kaydırak mı olur demeyin, biz de fazla beklenti ile gitmemiştik ama beklediğimizden çok eğlendik. Bir de büyük bir tekne olduğundan teknenin 3. katından da atlıyabiliyorsunuz o da baya heyecanlı bir atlayış oluyor.  Tekne gezisi fiyatı kişi başı 25 TL, öğlen yemeği onlardan, öğlen yemeğinde genellikle tavuk veya balık çıkıyor, içecekleri gemiden satın alıyorsunuz, sabah 10'da çıkıp akşam 6 gibi dönüyorsunuz, gayet dolu dolu geçen bir gün oluyor. Tekenye yanınıza bisküvi türü şeyler de almanızı tavsiye ederim sadece öğlen yemeği ile aç kalabilirsiniz. Bir de tekne gezisini ilk yapmanızı tavsiye etmem çünkü öğlen sıcağında da denize giriyorsunuz ve güneş ilk gün sizi yakabilir bu yüzden  vücudunuz güneşe biraz alıştıktıktan sonra  mesela 3. gün tekne turuna çıkabilirsiniz. Fethiye'de ikinci günümüzü de tekne turu ile geçirdikten sonra sıradaki durağımız Saklıkent Kanyonu.

Saklıkent- Gizlikent

Sabah kahvaltısından sonra yola koyulup Saklıkent kanyonuna doğru yola koyuluyoruz, Saklıkent Fethiye'ye yaklaşık 20-30 km mesafede girişte öğrenci kimliklerinizi yanınızda bulundurun çünkü öğrenci 1.5 tam 4 lira sanırım. Saklıkent her sene su seviyesine göre değişkenlik gösteren bir kanyon  yolu mevcut, Saklıkentin girişinde son derece soğuk bir su sizi bekliyor olacak buradan geçerken sonunda bitti derken suratınızdaki acaip ifadeleri çeken fotorafçıları göreceksiniz. Normalde kanyon son derece zorlu aşamalardan oluşuyordu ve yaklaşık 3 saat süren bir yolu vardı yalnız bu sene kanyonun daha başında çok yüksek bir taş olduğu için  orayı geçmek imkansız hale gelmiş o yüzden maalesef kanyon eski senelerdeki kadar eğlenceli değil artık dağcı ekipmanları ile kanyona girmek gerekiyor.  Fakat biz de bu sene kanyona giderken yol kenarında levhasını gördüğümüz Gizlikent kanyonuna doğru yola çıktık Saklıkentten çoktıktan sonra yaklaış 500m sonra Gizlikent levhasını görüp o yöne doğru yöenldikten sonra içeriye doğru yaklaşık 5 km daha gidiyorsunuz aracınızı tesisinin park yerine park ettikten sonra aşağıya doğru merdivenler var ve bir 6-7 dakika kadar merdivenlerden aşağı indikten sonra kanyon sizi bekliyor kanyona giriş ücretsiz kanyona girerken yanınıza kesinlikle cep tlf, fotograf makinası vs. almayın çünkü ıslanma ihtimali yüksek. Kanyon orta zorlukta ve son derece zevkli küçük çoçuklar için çok uygun sayılmaz bazı yerlerde yüzmeniz dahi gerekebiliyor, ama kanyonun sonunda sizi bir şelale bekliyor ve şelalenin altında suya girmesi son derece eğlenceli, şelalenin altında siken ırtınıza yumruk yiyor gibi oluyorsunuz ama bu başe yerde tadabileceğiniz bir deneyim değil. Saklıkentteki hayal krıklığımız gizlikent sayesinde düzeldi ve eğer tesiste bir şeyler yersenizde otopark ücreti de ödemeden oradan ayrılabilirsiniz. Biz balık ve cips menüsü almıştık kişi başı 5 TL'ye karnımızı doyurmuştuk, gayette lezzetli idi tavsiye ederim.


Gizlikent

Saklıkent giriş

Saklıkentteki iki sene önceki şelale
 Marmaris

Bir günde iki kanyon son derece yorucu oluyor o yüzden Gizlikentin sedirlerinde dinlenmek bize yetmiyor bir de saklıkentin yolundaki gözlemecilerde durup birer gözleme yiyoruz burada da çaylarımızı içtikten ve dinlendiğimize karar verdikten sonra Marmarise doğru yola çıkıyoruz Fethiye-Marmaris arası yaklaşık 2.5-3 saat sürüyor. Marmaris'e varmadan hemen önce manzarısı ile ünlü Sakar geçidi var. Burada bir fotoğraf çekip yolunuza devam edebilirsiniz.

Marmaris Yolu-Sakar Geçidi

Marmaris'te her sene kaldığımız Kamalı aparta yerleşiyoruz. Kamalı Apart Marmaris Sitelerin en sonunda önü açık deniz manzaralı Marmaris merkeze biraz uzak ama benim sevdiğim son derece nezih bir pansiyon. Biz odamızı genelde 70 liraya kiralıyoruz, odalar genellikle 4 kişilik klimalı, ve içerisinde bir de mutfak var. 4 kişilik bir ailenin rahatça kalabileceği bir yer. Herkese tavsiye ederim.

Kamalı Pansiyonun balkon Manzarası
Marmaris bizim her sene tercih ettiğimiz tatil beldelerinden. Havası, suyu, gece hayatı her şeyi ile bana göre kusursuz bir tatil beldesi. Gündüzleri tekne turlarına katılabilir, akşamları da sahil şeridin de yürüyüp, isterseniz gece klüplerine, isterseniz de denize karşı kafelerin birinde oturabilirsiniz.Tekne turları oldukça çeiştli, ama size önerim dalyana götürdükleri tur değil, çiftlik turu diye geçen yakındaki koylara görtüren tur olacaktır. Bu turda sizin araba ile gidemeyeceğiniz ve görülmesi gereken koylara götürüyor. İskele tarafında sayısız tekne bu turları düzenliyor, turu bir gece önceden yada o gün sabah 9-9:30 gibi ayarlamanız mümkün ancak akşamdan ayarlarsanız tekneler dolmadan seçme şansınız daha fazla olabilir. Biz nerdeyse her sene Doğan Güneş teknesini tercih ederiz, çalışanları ve kaptanı iyidir, tavsiye ederim. Fiyatlara gelince geçen sene çiftlik turunu kişi başı 20 TL'ye ayarlamıştık, fiyatlar genelde çok değişmiyor bu sene de o civarda olacaktır. Pazarlık yapmayı unutmayın, kalabalık gruplara iyi indirimler yapıyorlar.


Marmaris tekne turundaki koylardan biri


Marmaris'te katılabileceğiniz bir başka tur da dalyan turu bu turda sizi çamur banyosu yapabileceğiniz dalyana götürüyorlar ayrıca turun dahilinde upuzun kumsalı olan iztuzu plajını da görme fırsatı buluyorsunuz. Bana göre daha önce gitmedi iseniz bir kere gitmenizi tavsiye ederim, yalnız çiftlik turundan biraz daha yorucu bir tur. Belli yerlerde tekneye kesinlikle geç kalma lüksünüz yok, tekneyi kaçırabilirsiniz, ki biz kaçırmıştık, bizi başka bir tekne götürmüştü.. Sazlıların içinde botlarla geçip kral mezarlarını görüyorsunuz. Tarihe meraklılar varsa kayalara yapılmış mezarlıklar görülmeye değer. Çamur banyosu kısmına gelince cilde iyi geldiği söylense de çamurun kokusu o kadar kötü ki ilk başta değil cildime sürmek çamurun yanına yanaşmakta zorlandım. Ancak buraya kadar geldik neymiş bu çamurun hikmeti şeklinde başladık çamuru sürünmeye :) Sonuç ne mi oldu? Tabii ki de hiç bir şey değişmedi ama birbirimizin etrafımızdakilerin ilk insanlar gibi görünen hallerine bakıp baya eğlendik.  İztuzu plajı da Patara plajına benzeyen uzun kumsalı olan güzel bir plaj, burada yaklaşık 1- 1.5 saat yüzme molası veriyorlar. Kısacası Dalyan turunda yol çok macera çok ancak yüzme az.

Dalyan turu- Kral mezarları ve sazlıklarda gezilen tekneler
Dalyan Çamur Banyosu


Marmaris'te tekne turları harici yapılabilecek yapılabilecek diğer aktiviteler ise dalış, rafting parasailing, jet ski, jeep safari vs. şeklinde sıralanabilir. Buradakilerden sadece jeep safariyi yapmadım, diğer aktivitiler hakkındaki bildikleri elimden geldiğince sizinle paylaşacağım.

Dalışla başlarsak, biz Marmaris'te 3 defa dalış yaptık ve her dalışımızda farklı deniz canlıları gördük. Dalış'tan korkuyorsanız, dalmanızı tavsiye etmem çünkü zevk alacaksanız dalmalısınız yoksa bu eğlenceli aktivite sizin için işkenceye dönüşebilir. Dalış ile ilgili de Marmariste bir çok dalış yaptıran tekne mevcut ancak kalite hepsinde farklı. Marmariste dalış toplamda yaklaşık 1 saat sürüyor ama siz bütün gün teknede oluyorsunuz çünkü dalış 5'er kişilik gruplar halinde yaptırılıyor her iki kişiye bir hoca düşüyor. Hoca size gerekli talimatları verdikten sonra dalıyorsunuz ve hoca sizi oksijen tüpünüzden tutarak denizin altında gezdiriyor arada değişik deniz canlılarını daha yakından görmeniz için sizi kayalara tutturuyor. Mesela bize yavru bir ahtapot göstermişlerdi , ahtapotu elimize alıp sevmiştik. Şu anda bu durum biraz garip gelebilir ama suyun altı çok farklı balıklar sizden korkmuyor, bir balığa çok yakından bakabiliyorsunuz hatta dokunabiliyorsunuz.(Tabi balıktan filan korkmuyorsanız :)) Dalış çocuklar içinde uygun, her hangi bir tehlikesi yok, üstelik çocukları hoca bire bir daldırıyor, o yüzden son derece güvenli oluyor. Tabi çocuk dediysem de 10-11 yaş ve üzerinden bahsediyorum. Dalış yapacağınız tekneyi ayarlarken teknenin çok küçük olmamasına dikkat edin, bir de pazarlığınızı baştan yapın. Dalış fiyatları genellikle kişi başı 50TL civarı ayrıca su altında çekilen fotoğraflar için ekstra ücret ödüyorsunuz. Bu ücretler de genellikle kişi başı fotoğraflar artı video 50 TL şeklinde oluyor. Bizim ilk dalışımızda fotoğraf için ayrı ücret alındığından haberimiz yoktu o yüzden fiyatı öğrenince baya şok olmuştuk, o fiyata tekrar dalarız mantığı insana o anda daha mantıklı geliyor, üstelik 50 lirayı bir cd için istemeleri insana "değmez" dedirtiyor. İlk dalışımızda böyle bir şey yaşayınca ikinci dalışımızda baştan pazarlık etmeyi daha uygun bulduk üstelik bu sefer daha kalabalık olduğumuz için pazarlık yaptık fotoğrafı da hepimizi birlikte çektiler ve bir cd yaptılar ama fiyat olarak son derece uyguna geldi sanırım 5 kişi toplam 30 lira filan vermiştik. Hem de tek tek çekilmiş halden pek bir farkı yoktu. Yani turistik bir yere gittiğinizde aklınızdan hiç çıkarmamanız gereken en önemli şey maalesef "etrafımdaki bütün esnaflar beni kazıklamaya çalışıyor" olmalı. Bunu yazarken üzülüyorum maalesef ama bu ister yurt içinde olsun ister yurt dışında olsun bütün esnafın mantığı aynı. Ben esnaflar para kazanmasın demiyorum ama bu kadar da kazıklamanın alemi yok.

Marmaris Dalış



Raftinge gelince hayatımda yaptığım en heyecanlı sporlardan diyebilirim, şaşıracaksınız ama paraglidingten bile daha heyecanlı bana göre.   Ama kötü haber baraj yapımından dolayı artık Dalamanda rafting yapılmayacak şeklinde haberler duydum. Başka bir söylentiye göre de Dalaman çayının bir başka bölümünü raftinge açacakları şeklinde. Bana göre Dalamanda rafting olayı bitmez, bu işten para kazananlar bir şekilde yolunu bulacaklardır. Rafting çocuklar için uygun bir spor değil, yeri geldiğinde son derece tehlikeli olabilen kısımları var ben genelde 15 yaş ve üzeri için uygun görüyorum. Size çocuğunuzla yapabilirsiniz deseler bile benim tavsiyem başka bir aktivite yapmanız olacaktır.  Rafting ücreti 70 TL civarı Marmaristeki en pahalı aktivitelerden, ancak belki pazarlıkla 60 TLye ayarlamanız mümkün. Ancak ne az pazarlığı Raftingte yapıyorlar çünkü raftingte aracı firma ile anlaşıyorsunuz ve aracı firmada kendine 5-10 lira civarı bir kar koyuyor o yüzden en fazla 5 lira civarı bir indirim yapabiliyorlar. Marmaris'te rafting aslında dalaman çayında yapılıyor yani yol biraz uzun, ama yolun sonunda heyecanlı bir spor sizi bekliyor olacak. Sizi sabah 7-8 gibi kaldığınız otelden alıyorlar sonrasında kahvaltı yapacağınız yere gidiyorsunuz bu da 1-1.5 saat sürüyor. Yanınıza almanız gereken en önemli ekipman uygun bir ayakkabı yoksa orada kişi başı 15 liraya plastik ayakkabı almak zorunda kalırsınız. Yanınıza plastik deniz ayakkabısı veya sağlam bir sandalet alın ve bu parayı vermek zorunda kalmayın. 


Dalaman Rafting
Rafting parkurun sonu



Dalamanda rafting yapacağınız yerin başlangıç noktasına J9 minibüsler ile götürülüyorsunuz. Kahvaltıdan sonra oraya varışınızda yaklaşık 2-2.5 saat. Yollar biraz uzun gelmiş olabilir ama bu yolculuklara kesinlikle değiyor, üstelik yolda uyuyarak enerji toplamanızı tavsiye ederim, çünkü buna ihtiyacınız oluyor. Rafting yerine ulaştığınızda saat 12 filan olmuş oluyor. Bu saatten sonra ise 2 saatlik bir maraton sizi bekliyor olacak, kürek çekmeye hazırlanın ! Raftingi öğlen sıcağında yapıyorsunuz o yüzden güneş kremlerinizi bolca sürmenizi tavsiye ederim, özellikle bacaklarınız felaket yanıyor, tecrübe ile sabittir. Akşam 4 gibi rafting bitmiş siz kahvaltı yaptığınız yere dönmüş oluyorsunuz. Orada bir de akşam yemeği yemiş oluyorsunuz, bu kadar spordan sonra kurt acıkmış olacaksınız, bir tabak dolusu yemek sizi doyurmayacak, ikinci tabağı istemeye çekinmeyin. Yemeğinizi yerken size çektikleri video ve fotoğrafları gösteriyorlar, bu fotoğrafları da kişi başı 50 TLden satıyorlar. Burada da para diğerlerinde olduğu gibi fotoğraf ve videodan kazanılıyor. Tabi biz Türkler çakallık yapmadan duramayız. O yüzden biz de rafting yaptığımız grupla anlaşıp aramızda para toplayıp bir kişi cd alıyor daha sonra çoğaltıp diğerlerine veriyordu,   raftta 10 kişi olduğunuzu düşünürsek  böylece 50 TL'lik fotoğraf işini 5 TL'ye gelmiş oluyor. Tabi bunun için biraz uğraşmanız gerekiyor. Ama ben tatilde böyle uğraşlara gelemem veririm paramı alırım fotoğrafımı derseniz orası başka :) 

Parasailing ise sahil kısımlarında rastlayabileceğiniz bir aktivite. Sizi teknenin ucundaki paraşüte bağlayıp, tekneyi hareket ettiriyorlar ve yavaş yavaş yükseliyorsunuz. Çok fazla heyecanı yok, pek bir tehlikesi de yok, yüksekten Marmaris'i izliyorsunuz, yaklaşık yarım saat sürüyor. Çok heyecanlı olmadığı için benim pek hoşuma gitmedi, ama yavaş ve tehlikesiz bir spor arayanlar için ideal. Fiyatı genellikle 100 TL civarı bir şey oluyor sanırım. Ama bence o parayı jetski yapmak için verseniz çok daha eğlenirsiniz. Hayatımda gördüğüm en eğlenceli ve en heyecanlı spor türü jetski.. Rafting, paragliding, dalış hepsini sollar yani. Jetski'de parasailing'e benzer şekilde sahil kısmında bulabiliyorsunuz. 15 dk'sı 50 TL ve bu 15 dk size saatler gibi geliyor, ben binmeden önce bütün günlük aktiviteye 50 TL verirken neden 15 dk'lık birşey için bu parayı harcadım diye düşündüm ama bindikten sonra bütün fikirlerim değişti. Jetski gerçekten çok farklı bir spormuş onu anladım. Heyecan ve adralin tutkunlarına kesinlikle tavsiye ederim.

Gelelim Marmaris'in gece hayatına, Marmaris  gece hayatında en ünlü yer herkesin bildiği gibi backstreettir. Büyük clubları ve değişik zevklere hitap eden müzik çeşitleri ile backstreet bir karnaval havasındadır. O sokağa girdiğiniz anda bir kalabalık sizi karşılar etrafta dans eden içki içen insanlar görürsünüz. Daha sokağın başında müzik sesleri ve club girişleri sizi karşılar. Biz gece hayatından çok anlayan ve hoşlanan insanlar değiliz. O yüzden size maalesef şu club şöyledir, bu club böyledir diyemeyeceğim. Ama backstreet'te tekila içmek son derece uygun, bunu tavsiye edebilirim. Adını hatırlayamadığım ama caddenin sol tarafında küçük bir midye dükkanı var oranında midye dolması çok taze ve lezzetli. Biz genellikle geceleri backstrette şöyle bir yürür, çıkarız, zaten akşama kadar tekneydi, dalıştı, raftingti yorulduğumuz için bir de cluba girip dans etmeye halimiz kalmıyor. Sanırım bekar ve genç insanlara daha uygun bir yer backstreet. enerjisi daha bol olanlara :) Marmaris sadece clublardan oluşmuyor tabii ki iskele tarafında sayısız restoran bar ve canlı müzik yapan yerler mevcut eğer daha sakin bir akşam arıyorsanız bunların birinde de vakit geçirmeniz mümkün. Restoranlar biraz pahalı bir sürprizle karşılaşmamanız için önce fiyatlara bakıp sonra oturmanızı tavsiye ederim.


Marmaris iskele


İskelede bir restoran

Backstreette bir club
Artık geri dönüş vakti, ee ne de olsa işler bizi bekler.. Gezmek, tozmak güzel de insan sonunda evini özlüyor kesinlikle... Evim, evim güzel evim bekle bizi biz geliyoruz.. :)

14 Eylül 2011 Çarşamba

Kısaca ben...

Merhaba,

Kendimi tanıtırken adım soyadım, doğum tarihim şeklinde değil de daha çok neden böyle bir blog hazırladığımı anlatmak için kısaca kendimden bahsetmek istiyorum.

Ben ve eşim "kafa nereye biz oraya" şeklinde gezmeyi çok severiz. Öğrenci iken bile canımız sıkıldığı için İstanbula giden, hedefi dünyayı gezmek olan iki gezmeyi çok seven kişiydik. Bu "gezikoliklik" şeklinde adlandırdığım hastalığımız mezun olup evlendikten sonra biraz daha azıtttı ve geçen sene elimize geçen bir fırsat sayesinde 26 ülke ve 100'den fazla şehir gezmemizi sağladı ve bu ülkelerin bir çoğunu kendi aracımız ile gezme fırsatı bulduk :) 

Arkadaşlarımız bizi "gezenti" olarak tanımlasa da bizler aslında gezmeyi tutku haline getirmiş yeni yerler görmenin, yeni tatlar tatmanın hazzını başka hiç bir şeye değişmeyen iki gezikoliğiz o kadar.

Özellikle yurt dışında gezerken diğer bloglardan edindiğim bilgilerin çok faydasını gördüğüm için bilgi paylaşımının önemine inanıyorum. Bu nedenle, Türkiye'de ve yurt dışında gezdiğimiz yerleri, edindiğimiz sayısız tecrübeyi, sizlerle paylaşmak ve merakettiklerinizi cevaplamak için bu bloğu hazırlamaya karar verdim.

Paylaştığım bilgilerin hepinize faydalı  olması dileğiyle...